18. yüzyıl İskoç Aydınlanması'nın en önemli ve etkili filozoflarından biri olan David Hume, empirizm (deneycilik) geleneğini radikal bir noktaya taşımıştır. Felsefesi, bilginin kaynağı, insan doğası ve inançlarımızın temelleri üzerine yaptığı derin ve sarsıcı sorgulamalarla tanınır. Özellikle nedensellik (sebep-sonuç ilişkisi) kavramına getirdiği eleştiri, felsefe ve bilim tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Hume, John Locke ve George Berkeley'in izinden giderek, tüm bilgimizin kökeninin deneyim (experience) olduğunu savunur. Ona göre zihin, doğuştan gelen fikirlerle değil, boş bir levha (tabula rasa) gibidir ve tüm içeriği duyular yoluyla edinilir.
Hume, zihinsel içeriğimizi iki temel kategoriye ayırır:
Tüm karmaşık fikirlerimiz bile, basit izlenimlerin birleştirilmesi, çoğaltılması veya düzenlenmesiyle oluşur. Hume'un meşhur ilkesi şudur: "Her basit fikir, ona tekabül eden bir basit izlenimden kaynaklanır."
Hume, en büyük etkiyi, gündelik hayattan bilimsel çalışmalara kadar her şeyin temelini oluşturduğunu düşündüğümüz nedensellik ilkesini sorgulayarak yapmıştır.
Hume'a göre, "A olayı B olayının nedenidir" dediğimizde, aslında gözlemlediğimiz şeyler şunlardır:
Ancak, gözlemleyemediğimiz ve asla deneyimleyemeyeceğimiz bir şey vardır: A ile B arasındaki "zorunlu bağ" veya "nedensel güç". Yani, billiard topuna vurduğumuzda diğer topun hareket edeceğine dair inancımız, mantıksal bir zorunluluktan değil, geçmişte bu iki olayın sürekli birlikte gözlemlenmesinden kaynaklanan bir psikolojik alışkanlık ve beklentidir.
Hume'un argümanını şöyle formüle edebiliriz: Geleceğin geçmişe benzeyeceği (Doğanın Düzenliliği İlkesi) inancı, deneyimle temellendirilemez. Çünkü bu inancı temellendirmek için kullanacağımız deneyim, geçmişte kalmıştır. Geleceği çıkarsamak için bu ilkeyi örtük olarak zaten kabul etmemiz gerekir, bu da bir kısır döngü yaratır.
Hume'un bu eleştirisi, felsefede bir deprem etkisi yaratmıştır:
David Hume, insan bilgisinin sınırları konusunda son derece tutarlı ve cesur bir filozoftur. Onun empirizmi, bilginin temellerini sağlamlaştırmaktan ziyade, insan inancının ne kadar kırılgan ve alışkanlığa dayalı olabileceğini göstermiştir. Nedensellik eleştirisi ise, bugün bile bilim felsefesi ve epistemoloji tartışmalarının merkezinde yer alan, zamanının çok ötesinde bir düşünce deneyidir. Hume bize, en sıradan inançlarımızı bile sorgulamanın önemini hatırlatır.