Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarında köklü reformlarla modern bir ulus devlet olma yolunda hızla ilerledi. Bu reformların belki de en hızlı ve toplumun gündelik hayatını en derinden etkileyenlerinden biri, 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen Harf İnkılabı'dır. Osmanlı Türkçesinde kullanılan Arap alfabesinin yerine, Latin esaslı yeni Türk alfabesinin kabulü, sadece bir yazı değişikliği değil, aynı zamanda kültürel, eğitimsel ve sosyolojik bir dönüşüm projesiydi.
Arap alfabesi, Türkçenin ses yapısını tam karşılamıyordu. Ünlü harflerin eksikliği, okuma ve yazmayı zorlaştırıyor, öğrenmeyi yıllara yayıyordu. Bu durum:
Mustafa Kemal Atatürk, bu değişimi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmanın ve "milli bir kültür" inşa etmenin vazgeçilmez bir adımı olarak görüyordu.
Çalışmalar, 1928 yılı başlarında bir dil komisyonu kurularak başlatıldı. Bu komisyon, Türkçenin fonetiğine (ses yapısına) tam uyum sağlayacak bir 29 harflik Latin esaslı alfabe tasarladı. Yeni alfabenin temel özellikleri şunlardı:
Yasa kabul edilir edilmez, olağanüstü bir seferberlik başlatıldı. Atatürk'ün "Başöğretmen" sıfatıyla yurt gezilerine çıkıp tahta başına geçmesi, bu devrime verdiği önemi gösteriyordu. Millet Mektepleri (1929) kurularak, 16-45 yaş arası tüm vatandaşlara ücretsiz okuma-yazma öğretildi. Bu kampanyalar sayesinde okur-yazar oranı hızla artmaya başladı.
Harf İnkılabı, Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşlaşma projesinin temel taşlarından biridir. Kısa vadede bir kültür şokuna neden olsa da, uzun vadede Türk toplumunun eğitim seviyesini yükseltmiş, modern dünyaya entegrasyonunu hızlandırmış ve kendi dilini daha etkin kullanabilmesinin yolunu açmıştır. Bugün kullandığımız, dünyanın en fonetik ve pratik alfabelerinden biri olan Türk alfabesi, bu köklü değişimin en kalıcı mirasıdır.