Hristiyan felsefesi, Antik Yunan felsefi mirası ile Hristiyan teolojisinin sentezinden doğan, yaklaşık iki bin yıllık bir düşünce geleneğidir. Temelinde, vahiy ile akıl, iman ile felsefe arasında bir diyalog kurma ve Hristiyan inancını rasyonel bir temelde anlama ve açıklama çabası yatar. Bu gelenek, Tanrı, insan, evren, ahlak ve bilgi gibi temel sorulara, Hristiyan dogmaları ışığında cevaplar aramıştır.
Hristiyan felsefesi, tarihsel süreç içinde farklı evrelerden geçmiştir:
Kilise Babaları olarak anılan düşünürler, Yeni Platonculuk gibi Helenistik felsefe akımlarını kullanarak Hristiyan öğretisini sistematize etti. Augustinus, bu dönemin en önemli ismidir. "Anlamak için inanıyorum" sözüyle iman-akıl ilişkisini formüle etmiştir.
Orta Çağ'ın zirve dönemidir. Katedral okulları ve sonrasında üniversitelerde gelişen bu felsefe, Aristoteles'in yeniden keşfiyle büyük bir atılım yaptı. Anselmus'un ontolojik Tanrı kanıtı ve özellikle Thomas Aquinas'ın muazzam sentezi (Summa Theologica) bu döneme damgasını vurdu. Aquinas, doğal akıl yoluyla ulaşılabilecek gerçekler (felsefe) ile vahiy yoluyla bilinen gerçekleri (teoloji) uyumlu hale getirmeye çalıştı.
Reform, kilisenin otoritesini sarsarken, bireysel inancı ve Kutsal Kitap yorumunu öne çıkardı. Blaise Pascal gibi düşünürler, aklın sınırlarına işaret ederek "kalbin nedenleri" olduğunu vurguladı. Aydınlanma Çağı'nda ise Hristiyan felsefesi, deizm ve eleştirel akılcılık karşısında yeni savunma biçimleri geliştirmek zorunda kaldı.
Modern bilim, tarihsel eleştiri ve ateist felsefelerin meydan okumasına yanıt veren birçok ekol ortaya çıktı. Varoluşçu Hristiyan felsefesi (Kierkegaard), Yeni Thomizm, Analitik Hristiyan felsefesi ve Fenomenolojik yaklaşımlar bu dönemin canlılığını gösterir.
Hristiyan felsefesinin üzerinde yoğunlaştığı bazı temel problemler şunlardır:
Hristiyan felsefesi, yalnızca inançlılar için değil, Batı düşünce tarihini anlamak isteyen herkes için kritik bir öneme sahiptir. Batı'nın bilim, etik, siyaset ve hukuk anlayışının şekillenmesinde derin izler bırakmıştır. Modern seküler kavramların bile (örneğin, insan hakları, bireyin değeri) arka planında bu geleneğin etkileri görülebilir.
Hristiyan felsefesi, durağan bir dogmalar bütünü değil, dinamik ve sürekli kendini yenileyen bir düşünce geleneğidir. Günümüzde de bilim-felsefe-din diyaloğu, etik tartışmalar ve varoluşsal sorgulamalar bağlamında canlı bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Kökleri inançta olsa da, metodolojisi ve iddialarıyla evrensel akıl yürütme sahnesinde yerini almaya devam etmektedir.