Edebiyatımızın en derinlikli ve üzerine en çok konuşulan eserlerinden biri olan Huzur, Türk edebiyatının çok yönlü dehası Ahmet Hamdi Tanpınar'a aittir. İlk olarak 1949 yılında yayımlanan bu roman, sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda bir medeniyet buhranının, Doğu-Batı ikileminin ve bireyin iç hesaplaşmalarının eşsiz bir portresidir.
Huzur romanını anlamak için öncelikle onun yaratıcısını tanımak gerekir. Tanpınar (1901-1962), şair, romancı, deneme yazarı, edebiyat tarihçisi ve akademisyen kimlikleriyle Türk kültür hayatına damga vurmuş bir isimdir. Eserlerinde sürekli işlediği temalar şunlardır:
Roman, adıyla tezat oluşturan bir "huzursuzluk" atmosferinde geçer. İşte eserin ana hatları:
Roman, İstanbul'da, özellikle Boğaz'ın eşsiz semtlerinde geçer. Bu mekânlar sadece bir dekor değil, adeta birer karakterdir. II. Dünya Savaşı arifesindeki dünyanın tedirginliği ile Türkiye'nin o dönemki toplumsal dönüşümü, romanın arka planını oluşturur.
Huzur, Türk romanında bir dönüm noktasıdır. İç monolog ve bilinç akışı tekniklerini başarıyla kullanarak, karakterlerin karmaşık iç dünyalarını aktarır. Sadece olay örgüsüyle değil, felsefi derinliği, şiirsel üslubu ve toplumsal tahlilleriyle de okuru derinden etkiler. Tanpınar, bu eserle "modern Türk insanının ruh halini" eşsiz bir şekilde resmetmiştir.
Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şaheseridir ve onun edebi kişiliğinin tüm izlerini taşır. Sadece "kimin eseri" sorusunun cevabı değil, aynı zamanda Türk edebiyatının en çok okunması ve üzerine düşünülmesi gereken romanlarından biridir. Okurken, İstanbul'un sokaklarında dolaşırken, aynı zamanda bir medeniyetin ve bireyin ruhunun labirentlerinde kaybolursunuz.