Dilimiz, duygularımızı anlatmak için renkli ve mecazlı ifadelerle doludur. Bunlardan biri olan "küplere binmek" deyimi, günlük hayatta sıkça duyduğumuz, canlı bir öfke halini betimler. Peki, neden "küp" ve neden "binmek"? Gelin, bu eski ama hâlâ taze deyimin kökenlerine ve anlamına birlikte göz atalım.
"Küplere binmek", bir kimsenin çok sinirlenmesi, öfkeden deliye dönmesi, tepesi atması anlamına gelir. Deyim, kişinin öfkesinin kontrolden çıktığı, yüz ifadesinin değiştiği ve son derece gergin bir hale geldiği durumları anlatmak için kullanılır.
Örnek Cümle: "Toplantıda fikrini hiçe saydıklarını görünce küplere bindi."
Bu deyimin kökeni, Osmanlı dönemindeki küp mezarlara dayanır. Eskiden, genç yaşta vefat edenler veya önemli kişiler için bazen toprağa gömülmek yerine, büyük toprak küplerin (pithos) içine defnedilirdi.
Ölen kişi, hakkında haksız bir suçlama varsa veya ölümü bir zulüm sonucu gerçekleştiyse, halk arasında "O kişinin küpü sallanır" veya "Küpünden çıkar" gibi söylentiler dolaşırdı. Bu inanışa göre, haksızlığa uğramış kişinin ruhu öfkeli bir şekilde küpünden çıkabilirdi. Dolayısıyla, birinin "küplere binmesi" yani öfkesinden mezardaki küpünün üzerine çıkması, onun aşırı derecede kızmış ve tepinir hale gelmiş olmasını sembolize eder.
"Küplere binmek" ile aynı anlam dairesinde kullanılan başka deyimler de vardır:
Bu deyim, hem günlük konuşmalarda hem de edebi eserlerde sıklıkla karşımıza çıkar. Özellikle:
"Küplere binmek" deyimi, dilimizin ne kadar derin bir tarihsel ve kültürel birikime sahip olduğunun güzel bir örneğidir. Günümüzde öfkeyi anlatmak için kullandığımız bu renkli ifade, aslında yüzyıllar öncesinden gelen bir inanışın izlerini taşır. Bir dahaki sefere birinin "küplere bindiğini" söylediğinizde, onun sadece sinirlenmekle kalmayıp, adeta tarihi bir öfke nöbeti geçirdiğini de hatırlayabilirsiniz!