Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu niteliğinde, modern Türkiye'nin sınırlarını ve egemenlik haklarını büyük ölçüde tesis eden tarihi bir belgedir. 24 Temmuz 1923'te imzalanan antlaşma, Kurtuluş Savaşı'nı diplomatik zaferle taçlandırmıştır. Ancak, her karmaşık uluslararası müzakerelerde olduğu gibi, Lozan'da da tam olarak çözülemeyen, geleceğe ertelenen veya zaman içinde yeniden gündeme gelen bazı sorunlar kalmıştır. Bu yazıda, "Lozan'dan kalan sorunlar" olarak anılan bu meseleleri ele alacağız.
Antlaşma, "Yakın Doğu Sorunu"nu (Şark Meselesi) bitirmeyi ve Türkiye ile İtilaf Devletleri arasında kalıcı bir barış tesis etmeyi amaçlıyordu. Ancak tarafların uzlaşamadığı noktalar, ya antlaşma metninden tamamen çıkarıldı ya da muğlak ifadelerle geçiştirildi. Bu durum, ilerleyen yıllarda diplomatik gerilimlerin temelini oluşturdu.
Lozan'da, Fransa ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık nedeniyle, İskenderun Sancağı özel bir statüyle Suriye'ye bırakıldı. Mustafa Kemal Atatürk'ün "Kırk asırlık Türk yurdu" diye andığı Hatay, antlaşmanın açık bıraktığı en önemli sorundu. Nihayetinde, Türkiye'nin kararlı diplomasisi sayesinde 1939'da anavatana katıldı. Bu, Lozan'dan kalan bir sorunun barışçıl yollarla çözüldüğü başarılı bir örnektir.
Lozan, Ege'deki düzeni büyük ölçüde belirlese de, sonraki onyıllarda Yunanistan ile aşağıdaki anlaşmazlıklar derinleşti:
Lozan'da sadece gayrimüslim azınlıklar (Rum, Ermeni, Yahudi) resmi azınlık statüsü aldı. Fener Rum Patrikhanesi'nin statüsü ise netleştirilmedi. "Ekümenik" (Evrensel) sıfatı ve Patrikhane'nin uluslararası hukuki kişiliği, Türkiye ile Patrikhane arasında zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Türkiye, Patrikhane'nin sadece Türkiye'deki Rum cemaatinin dini liderliğini yapan bir kurum olduğunu savunmaktadır.
Lozan'da çözülemeyen en ağır konulardan biriydi. İngiltere ile varılan uzlaşmazlık sonucu, mesele Milletler Cemiyeti'ne bırakıldı. 1926'da imzalanan Ankara Antlaşması ile bölge, Irak'a bırakıldı; karşılığında Türkiye, 25 yıl süreyle petrol gelirlerinden %10 pay aldı. Bu, Misak-ı Milli'den verilen önemli bir tavizdi.
Antlaşmada, Türkiye'deki yabancı okulların Türk kanunlarına ve eğitim düzenlemelerine uyacağı belirtilmişti. Ancak bu okulların denetimi, müfredatı ve dini propagandaya açık olup olmadıkları, uzun yıllar Türkiye ile bazı batılı devletler arasında sorun teşkil etti.
Bugün "Lozan'dan kalan sorunlar" dendiğinde, genellikle Ege'deki egemenlik hakları ve antlaşma hükümlerinin uygulanması öne çıkmaktadır. Türk dış politikasının temel dayanaklarından biri, Lozan Antlaşması'nın ruhuna ve hükümlerine sıkı sıkıya bağlı kalmaktır. Unutulmamalıdır ki Lozan, bir sonuç değil, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenada eşit bir devlet olarak var olma mücadelesinin başlangıç noktasıdır. Kalan sorunlar, dönemin koşullarında mümkün olan azami başarının ürünü olan antlaşmanın, dinamik uluslararası ilişkiler ortamında yeni yorumlara ve diplomatik mücadelelere konu olmasının doğal bir sonucudur.
Lozan'ın mirası, yalnızca çizdiği sınırlar değil, aynı zamanda Türkiye'nin egemenliğinden ve haklarından asla taviz vermeyeceği ilkesini dünyaya ilan etmiş olmasıdır. Bugün de bu ilke, bahsi geçen sorunların çözümündeki temel referans noktası olmaya devam etmektedir.