Büyük Selçuklu Devleti denince akla gelen en parlak isimlerden biri hiç şüphesiz Sultan Melikşah’tır. Onun saltanatı, devletin hem en geniş sınırlara ulaştığı hem de bilim, kültür ve mimaride altın çağını yaşadığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Bu yazıda, Büyük Selçuklu tahtının bu güçlü hükümdarını ve onun iz bırakan mirasını keşfedeceğiz.
Melikşah, 1055 yılında doğdu. Babası, Selçuklu Devleti’ni bir imparatorluğa dönüştüren efsanevi Sultan Alparslan’dır. 1072 yılında Alparslan’ın vefatı üzerine henüz 17 yaşında olan Melikşah, tahta çıktı. İlk yılları, taht iddiasında bulunan amcası Kavurd Bey ile mücadeleyle geçse de, onu bertaraf ederek otoritesini sağlamlaştırdı.
Melikşah’ın saltanatı, muazzam fetihlerle doluydu. Onun döneminde Büyük Selçuklu Devleti, doğuda Kaşgar’dan batıda Akdeniz ve Anadolu içlerine, kuzeyde Kafkaslar’dan güneyde Yemen ve Mekke’ye kadar uzanan, tarihin gördüğü en büyük Müslüman-Türk imparatorluklarından biri haline geldi.
Melikşah, sadece bir fatih değil, aynı zamanda mükemmel bir devlet adamıydı. İmparatorluğun muazzam büyüklüğünü yönetebilmek için güçlü bir bürokrasi kurdu.
Melikşah’ın saltanatı, bir Rönesans dönemiydi. Başkent İsfahan, dünyanın en önemli bilim ve kültür merkezlerinden biri haline geldi.
Sultan Melikşah, 1092 yılında, henüz 37 yaşındayken Bağdat’ta vefat etti. Ölümünün ardından, oğulları arasındaki taht kavgaları ve Haçlı Seferleri’nin başlaması, devletin gücünü kırmaya başladı. Ancak Melikşah’ın kurduğu düzen ve bıraktığı kültürel miras, sonraki tüm Türk-İslam devletlerini (Anadolu Selçukluları, Osmanlılar) derinden etkiledi.
Sultan Melikşah, sadece 20 yıllık saltanatına sığdırdığı fetihler, adil yönetim anlayışı ve bilime verdiği destekle, Türk ve İslam tarihinin en büyük hükümdarlarından biri olarak anılmayı hak ediyor. Onun dönemi, Büyük Selçuklu Devleti’nin zirvesi ve Orta Çağ dünyasının en aydınlık dönemlerinden biridir.