1 Temmuz 1926, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik bağımsızlık yolunda attığı en somut adımlardan birinin tarihidir. Kabotaj Kanunu’nun yürürlüğe girmesi, sadece bir denizcilik düzenlemesi değil, aynı zamanda “milliyetçilik” ilkesinin ekonomi politika alanındaki en net yansımalarından biri olarak tarihe geçmiştir. Peki, bir ülkenin kendi limanları arasındaki deniz ticaretini yabancılara yasaklayan bu kanun, milliyetçilikle nasıl bir ilişki içindedir? Gelin, bu önemli dönüm noktasını birlikte inceleyelim.
Kabotaj, bir ülkenin kendi kıyıları, limanları ve iç suları arasında yük ve yolcu taşıma hakkıdır. Yani İstanbul’dan İzmir’e deniz yoluyla yapılacak bir ticaret, o ülkenin vatandaşlarına ve bayrağını taşıyan gemilerine aittir. Kabotaj Kanunu ile bu hak, Türk vatandaşlarına ve Türk bayraklı gemilere verilmiş, yabancıların bu alandaki hakimiyeti sona erdirilmiştir.
Kanunun çıkış noktasını anlamak için biraz geriye gitmek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1856 Islahat Fermanı ile yabancı gemilere kabotaj hakkı tanınmıştı. Bu durum, Türk limanları arasındaki ticaretin büyük oranda yabancıların, özellikle de Fransız ve İngiliz şirketlerinin elinde olması anlamına geliyordu. Lozan Antlaşması’nda (1923) bu konu özel bir maddeye bağlandı ve Türkiye’ye, kabotaj hakkını düzenleme yetkisi beş yıl sonra devredildi. İşte 1 Temmuz 1926, bu beş yıllık sürenin dolduğu ve Türkiye’nin egemenlik hakkını kullandığı gündür.
Kabotaj Kanunu, Atatürk’ün altı ilkesinden biri olan milliyetçilik ile her açıdan örtüşür. İşte bu bağlantılar:
Milliyetçilik sadece kültürel bir aidiyet değil, aynı zamanda ekonomik özgürlüktür. Yabancıların elindeki bir ticari faaliyet alanının milli unsurlara devredilmesi, “tam bağımsızlık” hedefinin denizlerdeki tezahürüdür. Ekonomik kararların dışa bağımlı olmadan alınabilmesi, milliyetçi politikanın temel taşıdır.
Kanun, ülkenin kendi topraklarında (ve sularında) söz sahibi olduğunun bir göstergesidir. Karasuları üzerinde tam kontrol, siyasi anlamda milliyetçiliğin ve egemenliğin bir gereğidir. Bu, Lozan’da kazanılan siyasi zaferin, ekonomik alandaki bir yansımasıdır.
Milliyetçilik ilkesi, milli bir ticaret ve iş adamları sınıfının oluşmasını teşvik eder. Kabotaj hakkının Türk denizcilerine ve armatörlerine verilmesi, bu sınıfın gelişmesi için hayati bir fırsat yaratmış, yerli sermayenin güçlenmesine katkıda bulunmuştur.
Deniz ticaretinin kontrolü, ham madde ve ürünlerin daha ucuza ve güvenli taşınması demektir. Bu da milli sanayinin gelişmesi için kritik bir altyapı hizmetidir. Milliyetçi politika, ülkeyi kalkındırmayı hedefler ve Kabotaj Kanunu bu hedefe hizmet eden bir araçtır.
Kabotaj Bayramı olarak da kutlanan bu gün, sembolik değeri çok yüksek bir milli gündür. Kanun, genç cumhuriyetin “Türk’ün Türk’e emanet edilmesi” prensibinin somut bir örneğidir. Sadece denizcilik sektörünü değil, milli ekonomi anlayışını ve bağımsızlık ruhunu güçlendirmiştir.
Günümüzde küresel ticaret kuralları değişse de, Kabotaj Kanunu’nun arkasındaki ekonomik milliyetçilik ve bağımsızlık vurgusu, Türkiye’nin kuruluş felsefesini anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu kanun, siyasi bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlıkla tamamlanması gerektiğine dair inancın bir abidesidir.