Kur'an-ı Kerim'in 110. suresi olan Nasr Suresi, Medine döneminde inmiş, üç kısa ayetten oluşan ancak taşıdığı anlam derinliği ile Müslümanlar için büyük önem taşıyan bir suredir. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) vefatına işaret ettiği yönündeki yaygın kabul nedeniyle, bu sure genellikle bir "veda" ve "ilahi yardım müjdesi" olarak yorumlanır. Bu yazıda, Nasr Suresi'nin anlamını, iniş sebebini, tefsirini ve günlük hayatımıza yansımalarını ele alacağız.
Bismillahirrahmanirrahim.
1. İzâ câe nasrullahi velfeth.
2. Ve reeytennâse yedhulûne fî dinillâhi efvâcâ.
3. Fesebbih bihamdi rabbike vestagfirh, innehu kâne tevvâbâ.
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
1. Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,
2. Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde,
3. Rabbini övgü ile tesbih et ve O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
Nasr Suresi'nin, hicretin 8. yılında Mekke'nin fethi (Fetih Suresi'nde müjdelenen olay) sonrasında indiği kabul edilir. Ayetler, İslam'ın Arap Yarımadası'nda hızla yayıldığı, insanların kitleler halinde Müslüman olduğu bir döneme işaret eder. Rivayetlere göre Hz. Aişe (r.a.), bu sure indikten sonra Peygamberimiz'in (s.a.v.) daha sık tesbih ve istiğfara yöneldiğini, bunun da O'nun yaklaşan vefatına bir hazırlık olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle sure, aynı zamanda bir "veda suresi" olarak da anılır.
Nasr Suresi, sadece tarihsel bir fetih olayını değil, her Müslümanın hayatındaki "kişisel fetihleri" de yorumlamamıza yardımcı olur. Bir sınavı geçmek, bir hedefe ulaşmak, bir zorluğu aşmak... Tüm bu başarı anlarında, ayetler bize şu davranış modelini öğretir:
Sonuç olarak, Nasr Suresi, müminlere zafer anında bile tevazudan ayrılmamayı, her durumda şükür ve istiğfar ile Allah'a yönelmeyi öğreten kısa ama muhteşem bir öğüttür. Onu sadece bir metin olarak değil, hayat felsefesi olarak benimsemek, ruhani dengemizi korumamıza yardımcı olacaktır.
“Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çokça kabul edendir.” (Nasr Suresi, 3. ayet meali)