Önyargı, bireylerin veya grupların belirli özelliklerine ilişkin önceden edinilmiş, genellikle olumsuz ve değişmesi zor tutumları ifade eder. Bu tutumlar, yeterli bilgi veya deneyim olmadan oluşturulur ve genellikle kalıp yargılar (stereotip) ile yakından ilişkilidir.
Önyargı sadece bireysel değil, kurumların yapısına da yerleşebilir. İşe alım süreçlerinde belirli okullara, bölgelere veya sosyal sınıflara öncelik verilmesi buna örnektir.
Beynimiz enerji tasarrufu için kategorilere ayırma eğilimindedir. Bu basitleştirme, önyargıların oluşmasına zemin hazırlar.
İnsanlar, ait oldukları grupları (iç grup) yüceltirken, diğer grupları (dış grup) küçümseme eğilimindedir. Bu durum matematiksel olarak şöyle ifade edilebilir:
İç Grup Değeri > Dış Grup Değeri
Güvenlik, statü veya kaynak ihtiyacı, diğer grupları tehdit olarak görmeye ve onlara karşı önyargı geliştirmeye yol açabilir.
Kendi önyargılarımızı kabul etmek, değişimin ilk adımıdır. "Örtük İlişki Testi" gibi araçlar, farkında olmadığımız önyargıları ortaya çıkarabilir.
Gordon Allport'un öne sürdüğü bu teoriye göre, farklı gruplardan insanlar arasındaki eşit statülü, işbirliğine dayalı ve otorite tarafından desteklenen temas, önyargıları azaltır.
"Başkasının ayakkabılarında yürümek" metaforu, önyargıları kırmada etkilidir. Perspektif alma egzersizleri bu konuda yardımcı olur.
Önyargı, insan zihninin doğal bir işlevi olsa da, farkındalık, eğitim ve temas yoluyla azaltılabilir. Her birey, kendi önyargılarını sorgulayarak daha adil ve kapsayıcı bir toplum inşasına katkıda bulunabilir. Unutmayın: Önyargılarımız, dünyayı olduğu gibi değil, bizim görmeyi beklediğimiz gibi görmemize neden olur.
📌 Hatırlatma: Önyargılarımızı fark etmek bir zayıflık değil, psikolojik olgunluğun göstergesidir. Değişim, önce kendi zihnimizde başlar.