Türk edebiyatının en özgün ve sevilen kalemlerinden biri olan Sait Faik Abasıyanık, modern hikayeciliğimizin mihenk taşıdır. Onun eserleri, sıradan insanların, balıkçıların, işsizlerin, çocukların ve doğanın şiirsel bir dille buluştuğu bir dünyayı anlatır. "Durum (Kesit) Hikayesi"nin Türkiye'deki en büyük temsilcisi kabul edilen yazar, geleneksel olay örgüsünü bir kenara bırakıp, hayatın içinden anlık kesitler ve insan hallerini sunmuştur. Bu yazıda, Sait Faik'in hayatına, edebi kişiliğine ve "Semaver", "Sarnıç" gibi unutulmaz eserlerine bir yolculuğa çıkıyoruz.
1906 yılında Adapazarı'nda dünyaya gelen Sait Faik, varlıklı bir ailenin çocuğuydu. İstanbul'da başladığı eğitim hayatı, babasının isteğiyle iktisat okumak için gittiği İsviçre'de ve edebiyat tutkusu peşinden koştuğu Fransa'da şekillendi. Ancak asıl hikayesi, ailesinin yerleştiği Burgazada ve İstanbul'un sokaklarında, meyhanelerinde, balıkçı kahvelerinde yazıldı. Sürekli bir arayış ve toplumla kurduğu hassas ilişki içinde geçen yaşamı, 1954'te sirozdan hayata veda etmesiyle son buldu. Ölümünden sonra annesi Makbule Hanım, onun adına bir hikaye ödülü (Sait Faik Hikaye Armağanı) başlatarak mirasını yaşattı.
Sait Faik, Türk hikayeciliğinde bir devrim yapmıştır. Onun hikayelerinde:
İlk hikaye kitabı Semaver, yazarın henüz kendi sesini aradığı dönemin ürünü olsa da, onun insana ve ayrıntılara bakışını ortaya koyar. Kitaba adını veren hikaye, sabahın erken saatlerinde semaverin sesiyle uyanan bir gencin dünyasını anlatır. Bu kitapta, sonraki eserlerinin habercisi olan bir gözlem gücü ve içtenlik dikkat çeker.
Sarnıç, Sait Faik'in kendi üslubunu iyice bulduğu kitaptır. "Çelme" ve "Bir Kıyının Dört Hikayesi" gibi unutulmaz metinleri içerir. Buradaki hikayelerde, toplumun kenarında kalmış insanların yaşam mücadelesi, yalnızlıkları ve küçük mutlulukları, durum hikayesi tekniğinin en güzel örnekleriyle sunulur. Adeta bir sarnıç gibi, hayatın birikimlerini taşır.
Sait Faik Abasıyanık, edebiyatımızda "insanı sevmek" temelinden hiç ayrılmayan, her şeyi anlatmaya değer bulan bir yazardır. Onun hikayeleri, okuyucuyu İstanbul'un sokaklarında bir gezintiye, balıkçı teknelerinde bir yolculuğa, bir kahvehane köşesinde düşünmeye davet eder. Bugün hala her kuşak tarafından okunması ve sevilmesi, onun evrensel insanlık hallerini samimiyetle yakalayabilmiş olmasındandır. Edebiyatımızın bu "lüzumsuz adam"ı, aslında hepimizin hikayesini yazmıştır.