Tarih, geçmişte yaşanmış olayları, bu olayların neden ve sonuçlarını, belgelere dayanarak, yer ve zaman göstererek, objektif (tarafsız) bir şekilde inceleyen bir bilim dalıdır. Ancak tarihin bir "doğası" vardır, yani onu diğer bilimlerden ayıran kendine özgü nitelikleri bulunur.
Tarih, kesin ve değişmez gerçekler bütünü değildir. Yoruma açıktır. Aynı olay, farklı tarihçiler tarafından farklı şekillerde yorumlanabilir. Bunun başlıca nedenleri şunlardır:
Tarih, olayları basit bir kronolojik sıralama olarak ele almaz. Onun asıl amacı, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkilerini ortaya koymaktır. Hiçbir tarihsel olay kendiliğinden ortaya çıkmaz; mutlaka kendisinden önceki gelişmelerin bir sonucudur ve kendisinden sonraki olayların da sebebidir. Bu, tarihi dinamik ve bağlantılı bir süreç haline getirir.
Tarihin en önemli işlevlerinden biri, geçmişi anlayarak bugünü daha iyi yorumlamamıza olanak sağlamasıdır. Toplumların, kültürlerin ve kurumların nasıl evrildiğini görerek, güncel sorunların köklerine inebilir ve geleceğe dair daha sağlam tahminlerde bulunabiliriz. Tarih, tekerrürden ibaret olmasa da, ondan ders almak için incelenir.
Tarih, hikâye vefsane değildir. Bilimselliğini, olayları belge (vesika) ile kanıtlamasından alır. Bu belgeler yazılı kaynaklar (fermanlar, mektuplar, gazeteler, kanunlar) olabileceği gibi, yazısız kaynaklar (arkeolojik buluntular, paralar, anıtlar, sözlü tarih anlatıları) da olabilir. Tarihçi, bu belgeleri eleştirel bir gözle inceleyerek ("kaynak eleştirisi") güvenilir olup olmadıklarını sorgular.
Tarihin en zor yanı, tam anlamıyla objektif olmanın neredeyse imkânsız olmasıdır. Tarihçi, seçtiği konuya, kullandığı kaynaklara ve yaptığı vurgulara kendi bakış açısını yansıtır. Bu nedenle, tam bir nesnellikten söz edilemez ancak tarihçi bu hedefe olabildiğince yaklaşmaya çalışmalıdır. Farklı yorumları okuyarak olaylara çok yönlü bakmak, nesnelliğe ulaşmada en önemli yoldur.