Yaparak yaşayarak öğrenme, öğrencinin pasif bir alıcı olmaktan çıkıp, bilgiyi bizzat deneyimleyerek, uygulayarak ve keşfederek kazanmasını esas alan temel bir eğitim ilkesidir. Bu yaklaşım, öğrenmenin sadece zihinsel bir süreç olmadığını, aynı zamanda duyu organları, fiziksel hareket ve gerçek yaşam bağlamı ile desteklendiğinde kalıcı ve anlamlı hale geldiğini savunur.
Bu ilke, birçok eğitim felsefesi ve kuramının temelini oluşturur:
Bitkilerde fotosentez konusu anlatılırken, öğrencilere fasulye yetiştirtmek, büyüme aşamalarını günlüğe kaydettirmek ve ışık-yaprak ilişkisini gözlemletmek.
Geometrik hacim formüllerini (\( V_{küp} = a^3 \), \( V_{silindir} = \pi r^2 h \)) sadece tahtada yazmak yerine, farklı boyutlarda kutular ve silindirik kaplar yaptırarak, su veya kumla doldurup ölçüm yaptırmak.
Yerel yönetimler konusunu işlerken, sınıf içinde bir belediye meclisi simülasyonu kurmak, öğrencilere farklı roller (belediye başkanı, meclis üyesi, vatandaş) vererek bir soruna çözüm önerisi geliştirtmek.
Bu ilke uygulanırken planlama, zaman yönetimi, güvenlik önlemleri ve ölçme-değerlendirme yöntemleri dikkatle ele alınmalıdır. Her konu ve kazanım için uygulanabilir olmayabilir; soyut ve teorik bazı konularda diğer yöntemlerle desteklenmelidir. Ayrıca, aktivitenin amacından sapmaması ve hedef kazanıma hizmet etmesi esastır.
“Söyle unuturum, göster hatırlarım, yaparsam anlarım.” atasözü, bu ilkenin özünü mükemmel şekilde ifade eder. Yaparak yaşayarak öğrenme, öğrenciyi merkeze alan, onu etkin kılan ve öğrenmeyi keyifli bir serüvene dönüştüren çağdaş eğitimin vazgeçilmez bir parçasıdır. Öğretmenin rolü, bilgi aktarıcısı olmaktan çok, rehber, kolaylaştırıcı ve ortam tasarımcısı olmaya doğru evrilir.