Şiirde mısra sonlarında bulunan, yazılışları ve okunuşları aynı olan veya birbirine benzeyen, anlamca farklı ses benzerliklerine kafiye (uyak) denir. Kafiye, şiire bir ahenk ve müzikalite katar.
Kafiyeler, benzerlik gösteren ses sayısına ve türüne göre dört ana gruba ayrılır:
Mısra sonlarındaki tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir. Genellikle tek ünsüz harfin (sessiz harfin) benzer olması yeterlidir.
Örnek:
Köşelerde oturmuş,
Düşüncelere dalmış.
Burada "oturmuş" ve "dalmış" kelimelerinin sonundaki "-mış" sesleri yarım kafiyedir.
Mısra sonlarındaki iki sesin (bir ünlü + bir ünsüz) benzer olmasıyla oluşan kafiyedir.
Örnek:
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar.
Burada "diyeler" ve "duyalar" kelimelerinin sonundaki "-eler" ve "-alar" seslerindeki "-ler" benzerliği tam kafiyedir.
İkiden fazla sesin benzer olmasıyla oluşan kafiyedir. En az üç sesin aynı olması gerekir.
Örnek:
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
Burada "yaprak" ve "ağlayarak" kelimelerindeki "-rak" sesleri üç harf benzerliği olduğu için zengin kafiyedir.
Yazılışları ve okunuşları aynı ancak anlamları farklı olan sözcüklerle yapılan kafiyedir. Bu tür kafiyeler genellikle manilerde ve halk şiirinde sıkça kullanılır.
Örnek:
Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya
Ben yârimden vazgeçmem
Götürseler asmaya
Burada "asmaya" sözcüğü ilk mısrada "asma dalına" anlamında, son mısrada ise "idam etmeye" anlamında kullanılarak cinaslı kafiye oluşturulmuştur.